Murat Ülker sordu, Hanzade Doğan yanıtladı: Aydın Bey tutucuydu

“`html

Ünlü iş insanı Murat Ülker, Hepsiburada’nın Kazakistan’ın önde gelen e-ticaret grubu Kaspi.kz’ye satışı sonrasında, kendi web platformu olan “muratulker.com”da Hanzade Vasfiye Doğan ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportajda Hanzade Doğan, çocukluk döneminden iş yaşamındaki deneyimlerine, liderlik bakış açısından kadın girişimcilere yönelik önerilerine kadar çeşitli konular hakkında fikirlerini paylaştı.

Hanzade Doğan, babası Aydın Doğan hakkında, “Babamın yaklaşımı genelde muhafazakardı. Dışarı çıkmamızı pek istemezdi, bu yüzden arkadaşlarımız evimize gelmeyi tercih ederdi. Bu nedenle evimiz sürekli kalabalık olurdu.” şeklinde konuştu.

Doğan Grubu’nun medya sektöründen çıkışıyla alakalı olarak Hanzade Doğan, “Doğan Medya Grubu, uluslararası standartlarda yönetilen saygın bir medya kuruluşuydu. Ancak, belirli bir aşamada medya sektöründen ayrılmaya karar verdik ve Doğan Grubu’nu yeniden yapılandırma sürecine girdik.” dedi.

Ayrıca Hanzade Doğan, Murat Ülker’e Ülker Grubu’nun Fenerbahçe Spor Kulübüne olan sponsorlukları hakkında, “Sizlerin birçok spor sponsorluğu var. Bu sponsorlukların geri dönüşleri sizce tatmin edici mi?” diye sordu.

Murat Ülker, “Kesinlikle. Ülker Çikolatalı Gofret bir dönem 1 milyon satmıştı. Zamanla artış gösterdi; mesela Fenerbahçe ile yapılan sponsorluk sonrası Halley hemen 1 milyon satış rakamına ulaştı.” şeklinde yanıt verdi.

Röportajın detayları ise şöyle:

– Sevgili Hanzade Doğan, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı olarak yeni görevinizde başarılar dilerim. Görüşmemize yeni dönem hakkında hislerinizi ve düşüncelerinizi anlatarak başlamak isterim. Doğan Holding ile ilgili geleceğe dair vizyonunuz nedir? Hangi sektörlerde faaliyet göstermeyi planlıyorsunuz?

Çok teşekkür ederim Murat Bey, hem iyi dilekleriniz hem de hoş sohbetiniz için mutluyum. LinkedIn’de sizi büyük bir ilgiyle takip ediyorum ve ilham alıyorum. Sizin kanalınız üzerinden umarım takipçilerinize farklı bakış açıları sunabilir ve önemli konularda ilham kaynağı olabilirim.

Öncelikle Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı benim için son derece onurlu bir görev. 1 Şubat itibarıyla sevgili kardeşim Begüm Doğan Faralyalı’dan bu görevi devralıyorum. Begüm, 13 yıllık liderliği sırasında grubumuzun en zor anlarında birçok stratejik başarılara imza atarak şirketlerimizin farklı alanlarda büyümesine katkı sağladı. Onun başarıları için tüm aile ve holding olarak minnettarız. Begüm başkanlığı devretmek isterken, bayrağı devralarak aynı tutkuyla devam etmek benim sorumluluğum.

Tüm yönetim kurulu ve yönetim ekibimizle birlikte, sürekli olarak grubumuzu ileri taşımak ve paydaşlarımıza ile topluma daha fazla değer katmak için çabalıyoruz. Bunu sürdürmek, en öncelikli hedefimizdir.

Son 20 yıl zarfında, teknoloji devrimi hayatımıza birçok yenilik ve iş modeli getirdi. Girişimci olarak Hepsiburada ve Nesine grupları gibi teknoloji alanında markalar kurarak onların büyümesine katkı sağladım. Artık yapay zekânın da etkisiyle yeni bir teknolojik dönüşüm içindeyiz. Gelecek dönemde, girişimcilik kimliğimle birlikte Doğan Holding’e değer yaratmayı umuyorum.

HEPSİBURADA’NIN SATILMASI

– Hepsiburada’yı Kazakistan’ın önde gelen e-ticaret grubu Kaspi.kz’ye satmanızın süreci nasıl ilerledi? Bu karardan memnun musunuz?

Aldığım karardan oldukça memnunum. Başlangıçta Hepsiburada’yı satma gibi bir düşüncem yoktu; “Okyanusta birlikte büyüyeceğiz.” diyordum. Ancak alıcının Hepsiburada için mükemmel bir seçim olduğunu düşündüm ve bu kararın şirketin geleceği için en doğru yol olduğuna kanaat getirdim.

İnsanların aklına Kazak şirketleri dendiğinde hemen petrole ya da doğal gaza dayalı bir zenginlik geliyor. Ancak, benim gibi bir teknoloji girişimcisinin kurduğu güçlü bir başarı hikayesini görmekteyiz. Küçük bir bankayı dijitalleştiriyorlar; e-ticaret ve çeşitli uygulamalarla dev bir dijital ekosistem oluşturabiliyorlar. Kazakistan’da yaşayan bir arkadaşım bana, “Biz burada onların dijital dünyasıyla yaşadığımızı” söyledi. Şirketin piyasa değeri 20 milyar dolardan fazla ve Nasdaq’ta işlem görüyor.

Bana kalırsa Hepsiburada’nın geleceği çoğunlukla finansal hizmetler alanında genişleyecek. Bu ekip, bu konuda son derece yetenekli ve güçlü bir finansal kapasiteye sahip. Onlar için bu açılımın önemli olduğunu düşünüyorum zira Kazakistan küçük bir pazar; Türkiye gibi geniş bir pazara açılmaları stratejik bir adım olacaktır.

İkinci olarak, bu durum Türk girişimciler ve teknoloji şirketleri için umut verici bir gelişme. Hepsiburada’nın hikayesinden gurur duyuyorum.

– Hepsiburada’yı kurdunuz ve büyüttünüz, büyük rakiplerle rekabet ettiniz; Alibaba, Amazon gibi devlerle aynı pazarda yer almanın sizin üzerinizdeki etkileri neler oldu? Bu zorlu dönemlerde nasıl başa çıktınız?

Hepsiburada’yı bu aşamaya getirmek için çok büyük rakiplerle karşılaştık. Alibaba ve Amazon gibi devlerle aynı sektörde mücadele etmek hiç kolay değildi. Bu şirketler, Türkiye ekonomisinin bile üzerinde bir ölçeğe sahip. Ayrıca, üzerlerinde kârlılık baskısı olmadan piyasalara saldırarak bu durumu yönetiyorlar.

Ancak hiçbir zorluk bizi her zaman yıldırmadı. Kendimi savaşçı bir ruh olarak tanımlarım. İnovasyonla sektöre birçok ilki getirerek, müşteri memnuniyetine odaklanarak ve sunduğumuz hizmetin kalitesini artırarak Hepsiburada, hem en güvenilir hem de en çok tavsiye edilen e-ticaret platformu haline geldi ve global devlerle rekabet etmeye devam ediyor.

– Hepsiburada’nın hisse senetleri 1 Temmuz 2021’den bu yana Nasdaq’ta işlem görüyor. Nasdaq’da yer almanın Hepsiburada’ya etkisi olumlu mu, olumsuz mu? Türk şirketlerine Nasdaq’ı önerir misiniz? Halka açılma sürecinde zorluklar yaşadınız mı?

Nasdaq’ta halka açılış fiyatımız 12 dolardı. Halka arzda dünyanın en büyük teknoloji fonları bizimle ilgilendi. Hisse fiyatları 15 dolara kadar yükseldi, ancak sonrasında hızla düştü. O düşüş gerçekten ciddi bir travma oldu.

“Neden düştüğümüzü sorarsanız; Temmuz’da halka arz ettiğimizde dolar kuru 8,5 TL idi. Yükselerek 18 TL’ye fırladı ve aynı zamanda dünya genelinde teknoloji şirketlerine olan ilgi de azaldı, faiz oranları yükseldi. 2021’de Nasdaq’ta halka arz olan birçok teknoloji şirketinin hisselerinde satışlar gerçekleşti. Bu durum, yatırımcılar arasında büyük bir panik yarattı ve durumu açıklamakta zorlandık. Ekonomik dalgalanmalar sonrası piyasa değeri ile şirketin gerçek performansı tamamen ayrıştı.

Tüm zorluklara rağmen bu süreci önerir miyim? Bizim için o dönem doğru bir adımdı. Yaklaşık 800 milyon dolarlık bir fon girişi sağladık. Bu miktarı Türkiye’den ya da Londra Borsası’ndan elde etmemiz mümkün olamazdı ve şirketimiz için bu sermaye elzemdi. O fon, ana hissedarlara değil, büyük ölçüde şirketin büyümesine yöneldi. Bir kısmı da Franklin Templeton’a gitti. 2015’te hisselerine 1,5 dolardan katılmışlardı; hisse senetlerinin yarısını 12 dolardan satarak önemli bir kazanç elde ettiler.

HEPSİBURADA’DAN SONRA NE YAPACAKSINIZ?

– Girişimci olarak yolunuza nasıl devam etmeyi planlıyorsunuz? Türkiye’de yeni bir şirket almayı düşünür müsünüz? Türkiye’nin gelecekteki ekonomik büyüme potansiyeli hakkında ne düşünüyorsunuz? Sektörler arası çeşitlendirme Türkiye için ne kadar önemli?

Doğan Holding’deki başkanlık görevim, girişimcilik hevesimi etkilemeyecek. Türkiye’nin büyük bir ekonomik potansiyele sahip olduğuna yürekten inanıyorum. 1 trilyon dolarlık gsyih ve 80 milyon nüfusumuzla geniş bir pazarız. Hatta, Türkiye’den bölgesel güçlerin çıkabileceğine de içtenlikle inanıyorum.

Sizler, Ülker olarak bunun güzel bir örneğisiniz. Tam anlamıyla global bir oyuncu haline geldiniz.

Ben de Türkiye’den başlayıp daha geniş bir coğrafya için yeni iş modelleri tasarlamaya başladım.

GENÇLERE TAVSİYELER

– Türkiye’de girişimciliği desteklemek için atılması gereken en önemli adımları nelerdir? Girişimcilik ekosistemine katkıda bulunmak isteyenlere neler önerirsiniz?

Türkiye büyük ve dinamik bir pazar olmasına rağmen girişim sermayesi açısından zayıf durumda. Son yıllarda bazı gelişmeler yaşansa da bu henüz yetersiz. Girişim sermayesi tam anlamıyla kritik bir rol oynuyor; yeni fikirleri destekleyecek fonların artışı, girişimcilik ekosistemine büyük fayda sağlayacaktır.

Girişimcilik yolunda ilerlemek isteyen gençlere, önce farklı şirketlerde çalışarak deneyim kazanmalarını ve ardından kendi girişimlerini kurmalarını tavsiye ediyorum. Örneğin, benim ilk çalışma deneyimim Goldman Sachs gibi kurumsal bir yapıda gerçekleşti; bu tür ortamlar kişiye sağlam bir temel sağlıyor.

Bununla birlikte, başarısızlığı yaşamadan başarı elde edilemeyeceğini unutmamak gerekiyor. Silikon Vadisi’nde, pek çok kişi geçmişte yaptığı hatalarla barışıyor ve bu hatalardan ders almaya odaklanıyor. Avrupa’da durum farklı ama Silikon Vadisi’nde bu yaklaşım oldukça yaygın. Başarısızlık yaşamak normaldir ve öğreticidir; önemli olan pes etmemek ve ilk başarısızlıkta vazgeçmemektir.

İŞ HAYATINA GİRİŞİM

– İş dünyasındaki kişisel yolculuğunuza gelecek olursak, kariyerinize nasıl başladınız?

Üniversiteden mezun olduktan sonra Goldman Sachs’da çalışmaya başladım. Telekomünikasyon, medya ve satın alma alanlarında görev aldım; o dönem, internet dünyasına adım atılıyordu. Yahoo ve America Online gibi platformlar daha yeni gelişiyordu. İnternet alanı hızla büyümeye başladı; fakat çok geçmeden o sektördeki “balon” patladı. O dönemde, Türkiye’ye dönüp Doğan Grubu’nda geleneksel medyayı dijitalleşmeye yönlendirmek için yatırımlar yapmaya başladım.

2001 krizinde “internet öldü” deniliyordu. O dönem Doğan Holding’in yapısı gereği bütçe disiplini gibi bazı katı kuralları vardı. Ancak, ben birçok yenilikçi modeli test etmeye çalışıyordum. Bu bağlamda bir kültürel uyumsuzluk yaşadık. Hayallerimi holding çatısı altında gerçekleştiremeyeceğimi anladığımda, kendi yolumu seçme kararı aldım.

Tabii ki bu süreç kolay olmadı; zannedildiği kadar arkamda büyük bir finans kaynağı yoktu. İlk adımlarımı atmamda annemden aldığım destek önemliydi. Sonra, kazandığım parayı farklı işlere yatırarak ilerledim ve zamanla işlerim yoluna girmeye başladı.

İLHAM VEREN KİŞİLER

– Kariyeriniz boyunca size ilham veren öğretmenler, mentörler, kitaplar ya da filmler oldu mu? Kimlerden ve nelerden ilham aldınız?

Küçük yaştan beri çalışma isteğim hep vardı; bunun, zamanla herhangi bir şeyden ilham alarak geliştiğini söyleyemem. Kadınlara fırsat verilmediği bir ortamda büyümek de beni motive etti. Annem, hukuk okuma arzusundaydı ama anneannem buna müsaade etmedi. Aslında anneannem, aydın bir kadındı ve feminist bir bakış açısına sahipti. Dedem bile ondan çekinirdi. Ama ben, bu tür olaylara tanıklık ettim. Annem, bizi her zaman güçlü bireyler olarak yetiştirdi. Bizler de böyle bir ortamda çalışarak ve başarmanın ne kadar önemli olduğunu bilerek büyüdük.

Etkilendiğim kitaplar arasında Fransız okulunda okumamın yanında, Alman eserleri özel bir yere sahip oldu. Lisede Türkçe olarak okuduğum kitapları, üniversitede yine İngilizce çevirileriyle okudum. Hermann Hesse’nin «Siddhartha»sı, Kafka’nın «Dönüşüm»ü ve Nietzsche’nin eserleri beni derinden etkileyen kişisel okumalardandır.

KADININ İŞ DÜNYASINDAKİ ROLÜ

– Fırsat eşitliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Hepsiburada’da kadın girişimcilere yönelik destek başlatmıştınız. Fırsat eşitliği konusunda başka neler söylemek istersiniz?

Bu, gerçekten önemli bir husus. Kadın-erkek eşitliği, toplumsal gelişim için kız çocuklarının eğitimine bağlıdır. Bu sağlanmadan çağdaşlaşmak mümkün değildir. Ne yazık ki Türkiye’de kadınların işi oldukça zor. Kültürel dönüşüm ve bu dönüşüm için iş dünyasını oluşturan bizlere önemli görevler düşüyor.

Doğan Grubu ve Hepsiburada’da en önemli odak noktamız, kadın ve kız çocuklarının toplumsal yaşamda güçlenmesi oldu. Bu nedenle Baba Beni Okula Gönder, Aile İçi Şiddete Son, Güçlü Kızlar-Güçlü Yarınlar, Girişimci Kadınlar Teknoloji Gücü gibi projelere imza attık ve atmaya da devam edeceğiz.

– Bir kadın olarak iş dünyasındaki dijital transformasyona öncülük etmek nasıl bir deneyim? Dört erkek kardeşiniz olsaydı, kariyer yolculuğunuzda nasıl farklılıklar olurdu?

Ne yazık ki Türkiye’de büyük bir kesimde hâlâ cinsiyet ayrımı yapılmaktadır. Biz dört kız kardeş olarak büyüdüğümüz için bu durumu deneyimlemedik. Ancak erkek olmayı düşündüğümde nasıl bir fark olabileceğini sorguladığım zamanlar olmuyor değil.

Biz, aile işinin içerisinde büyüdük; ama annem bize her zaman “Kendi başınıza ayakta durmayı öğrenin” mesajını verdi. Annem, hayatımda tanıdığım en güçlü kadınlardan biridir. Babam ise bizi işe girmeye zorlamadı ama başarılı bir iş insanı olarak onun çocukları olmak beraberinde çeşitli sorumluluklar getiriyordu. İstemeden de olsa çocuklar, aile işine yöneliyor.

LİDERLİK ANLAYIŞI

– İş dünyasında liderlik konusuna gelecek olursak, liderlik tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Sizce etkili bir liderlik tarzı neye dayanır?

Bu soruyu ekip arkadaşlarıma sormak gerekir; fakat aldığım geri bildirimlere göre, ekibim genellikle benim talepkâr bir lider olduğumu düşünüyor. Bu da doğru. İyileşme konusuna da her zaman açık olmak gerektiğine inanıyorum. “Kendini geliştirmeye gerek yok” diyen yöneticilerle çalışmak istemiyorum. Bu bakış açısı benim için çok önemli.

Gençliğimde, “Ortak akıl, ortalama akıl” derdim. Ancak zamanla dinlemenin önemini daha iyi anladım. Pozitif geri bildirimin, ekip çalışanlarının performansını nasıl artırdığını deneyimledim. Bu nedenle, pozitif geri bildirimlere daha fazla önem vermek gerektiğinin farkındayım.

Benim için, ortak akıl ile birlikte başarmak önemlidir; fakat iyi dinlemek ve gerçekten anlamak da en az bunun kadar değerlidir. Bir liderin en önemli özelliklerinden biri, birlikte çalıştıkları kişilerin en iyi hallerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmaktır. Bunun yanı sıra iyi insanlarla çalışmak, benim için son derece kıymetlidir.

YETKİNLİK GELİŞTİRME

– Birçok üst düzey yönetici ile çalışma fırsatınız oldu. Doğru yöneticiyi nasıl bulursunuz? Çalışmaktan daha çok keyif aldığınız yöneticiler hangileri?

Babama ait bir sözü paylaşmak isterim: “İş dünyasında patronlar değil, iyi kurmayları olan patronlar kazanır.” Başarılı takımlar kurma konusuna her zaman özel önem verdim.

Zamanla, hangi özelliklere sahip insanlarla daha iyi çalıştığınız anlaşılıyor. Ekibime baktığımda, mühendislik eğitimi almış yöneticilerin ağırlıkta olduğunu gözlemleyebiliyorum.

Ancak sadece eğitim ya da iş tecrübesinin iyi bir yönetici olmaya yetmediğini de kabul ediyorum.

Bana göre, çok iyi bir yönetici, işini içtenlikle sahiplenen birisidir. Üst düzey yöneticilerin işlerini %100 benimsemelerine çok önem veriyorum; ben de ekip arkadaşlarımı ortaklarım olarak görüyor ve aynı hedefe koşuyoruz.

YÖNETİM KURULU ANLAYIŞI

– Yönetim kurulları ile çalışıyor musunuz? Onların faydaları sizce neler? Bir yönetim kurulunun işleyişi nasıl olmalıdır?

Bunun standart bir doğrusu olduğunu düşünmüyorum; ihtiyaçlara göre özel bir model geliştirmek lazım.

Hanzade hanıma katılıyorum; iş dünyasında tek bir doğru yoktur. Zamanla ve koşullarına göre değişir. Yani 2 kere 2 her zaman 4 etmez; değişik yolları olabilir.

Hepsiburada grubunda özellikle Nasdaq sonrası güçlü bir yönetim kurulu oluşturduk. Ayrıca, Nesine’de bir icra kurulumu ve D4 Ventures’da da bir yatırım kuruldu.

Hepsiburada’da yönetim kurulunun önemi farklıydı. Şirket, uzun bir süre boyunca tek bir girişimci tarafından yönetildiği için bana bağımlı bir yapı oluşturulmuştu ve bu bağımlılığın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu amaçla yönetim kurulunu yalnızca risk odaklı değil, fırsatları ve potansiyeli görebilen bir şekilde yapılandırmayı hedefledik. CEO’nun performansı gibi kritik konuların uzman bir yönetim kurulu tarafından değerlendirilmesini sağladık. Zaten Nasdaq’ın önerileri de bu yöndeydi.

Kurumu, kurucu olmaktan bağımsız bir şekilde kendi başına ayakta kalmaya uygun bir konuma taşımak, ulaşmak istediğim hedeflerden biriydi. Bu doğrultuda yönetim kurulu, kilit bir platform oldu.

Eski eBay CEO’su Stefan Gross-Selbeck, Koç’un eski CFO’su Ahmet Ashaboğlu, Yapı Kredi’nin eski CEO’su Tayfun Beyazıt ve Western Union’ın efsane CEO’su Hikmet Ersek gibi yetkin kişilerin yer aldığı güçlü bir yönetim kurulu oluşturduk. Komitelerle desteklenen, yönetim kurulunun strateji belirlemede ve iş planlarını onaylamada etkin rol aldığı bir sistem geliştirdik.

Şirketlerin, kurucuları dahi olsa, kişilere bağımlı olmadan sürdürülebilir bir yapı kurarak büyümeleri gerekiyor. Bu süreç, yönetim kurulu ile başlıyor; bunun belirtildiği gibi, her şirketin ihtiyacı farklıdır. Örneğin, Hepsiburada’nın ilk 10 yılı için bu model uygun bir sistem değildi.

– Çalışma ortamında genç-yetişkin ayrımına inanıyor musunuz? Yeni nesillerin değişime hazırlanmasında neler düşünüyorsunuz? Yaşlılar gençlerle çalışırken dikkat etmesi gereken hususlar neler? Her iki jenerasyon orta veya uzun vadede zamanlarını en çok neye ayırmalı? Hangi konular ve yetkinliklerle kendilerini geliştirmelidirler?

Yaşlanmak dediğimiz şey, öğrenmenin sona erdiği bir durumdur. Biyolojik yaş, günümüzde pek de anlam ifade etmiyor. Bir bireyin öğrenme isteği ve hızı sürdüğü sürece, o birey gençtir.

Mesela bunu her zaman görüyorum. Entelektüel kapasitenizi sürekli yüksek tutmanız ve gelişime açık olmalısınız. Ne yazık ki bu, herkesin sahip olduğu bir özellik değil.

LONDRA’DAKİ YAŞAM

– İşlerinizi daha çok yurt dışında yürütmeyi neden tercih ettiniz? Bu değişikliğin işinize katkıları ve zorlukları neler oldu?

Londra’ya taşınmayı hiçbir zaman sıradan bir taşınma değil, bir genişleme olarak gördüm. Kızım bu duruma pek sıcak bakmıyordu; ona “Taşınmak demek, tüm eşyalarını toplamak ve başka bir yere gitmektir. Bizim için bu durum bir genişleme,” dedim. Gerçekten de böyle oldu. Yaşadığımız alanları, manevi ve fiziksel olarak genişleterek dönüşüm gerçekleştirdik.

Bu durum benim için son derece faydalı oldu. Bir kurucu olarak, yöneticilere gerekli alanı sağlamakta zorluk yaşıyorsunuz. Fiziksel mesafe koyduktan sonra, liderliğimin daha başarılı olduğunu gözlemledim. Kurucu CEO’luğundan yönetim kurulu başkanlığına geçişim bir süreçti; Londra’da daha fazla vakit geçirmek bana çok şey kattı.

Neden Londra? Yaklaşık altı yıl önce “yapay zeka devrimi geliyor” düşüncesi, bu alandaki gelişmeleri daha yakından takip etmeye başlamamı sağladı. İnovasyonun merkezi olan San Francisco cazip görünse de Londra, sadece kendisi değil, Avrupa’nın diğer önemli merkezlerine de yakın.

Bu süreçte, D4 Ventures yatırım platformunu kurdum. Londra’da olmam, Avrupa’daki girişimci ekosistemine ve yapay zeka odaklı projelere daha yakın olmamı sağladı.

Şu anda durum değişti; Türkiye büyük bir pazar ve birçok fırsat barındırıyor. Vakit kaybetmeden burada daha fazla zaman geçirmeyi planlıyorum.

ÇOCUKLUĞUMUN ANILARI

– Çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Kendi çocuklarınızla olan ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?

Öncelikle belirtmeliyim ki oldukça kalabalık bir evde büyüdüm. Dört kız kardeş olduğumuz için evimiz daima hareketliydi. Babam bize güvenli ve net sınırlara sahip bir hayat sundu; dışarı çıkmayı pek tercih etmezdi. Eğer birinin evine gitmek istesek, genellikle “Onlar bize gelsin” denirdi. Bu yüzden evimizde sürekli olarak arkadaş partileri olurdu.

Evimiz her daim kalabalık ve sesliydi; kuzenler, akrabalar, arkadaşlarımız ve ailemiz derken büyük yemekler yapardık.

– Çocuklarınıza iş hayatı veya yaşam hakkında en önem verdiğiniz tavsiyeler neler?

Kızlarıma her zaman aile işinin büyük bir değer olduğunu, buna rağmen onların bu yolda zorunlu olmadıklarını ifade ediyorum. Kendi yollarını belirleme özgürlüğüne sahip olmaları gerektiğine inanıyorum.

Bir anne olarak, çocuklarımı tanımak, güçlü yönlerini keşfetmelerine yardımcı olmak ve bu şekilde ufuklarını açmak benim için öncelikli bir alan. “Ben hangi alanda başarılı olabilirim? Neler beni heyecanlandırıyor? Hangi güçlü yönlerim var?” gibi soruların yanıtları, herkesin üzerinde düşünmesi gereken kritik konulardır.

Bu soruların yanıtlarını bulduktan sonra, kariyerlerini buna göre yönlendirmek hem tatmin edici; hem de başarı için önemli bir adımdır. Çocuklarımı bu bilinçle yetiştirmeye gayret ediyorum; onları özgür ve bilinçli bireyler olarak büyütmek önemli.

– Doğan Ailesi olarak değerlerinizi sürdürmenin yollarını arıyor musunuz? Yeni kuşakların bu değerlere bağlılıkları hakkında sıkıntılar yaşıyor musunuz?

Biz, anneannemin ve annemin dualarıyla büyüdük: “Allah’ım, bizi doğru yoldan ayırma.” Bu cümle, yanlış yapmamayı, yalan söylememeyi ve merhametli olmayı ifade ediyor. Çocuklarımıza da aynı değerleri aşılamaya çalışıyoruz.

Anne ve babamdan öğrendiğim diğer bir değer ise maddiyata aşırı kıymet vermemektir. Çocuklarımın yaşı büyüdü; biri 10, diğeri 15 yaşında. Onların, maddiyatın geçici olduğunu ve hayatta gerçek mutluluğun parayla elde edilemeyeceğini anlamalarlı gerektiğini düşünüyorum.

Kendime ve kurumsal yaşantımıza dair güçlü değerler her zaman ön planda oldu. Güçlü değerler, çalkantılı dönemlerden bile güçlü çıkmamızın ana kaynaklarından biriydi.

– Değerlerinizi zorlamak için neler yapıyorsunuz?

Öncelikle, yurt dışında olmalarına rağmen kendi vatanlarına ait olduklarını hissetmelerine özen gösteriyoruz.

Sosyal sorumluluk projeleri içerisinde yer almalarını teşvik ediyoruz. Çocuklarımızı Aydın Doğan Vakfı’nın yurtlarına götürüyor, burs verdiğimiz kız çocuklarıyla tanıştırıyoruz. Çünkü biz büyürken böyle gördük. Ailem, her durumda aynı insanları olduğumuzu anlatmaya özen gösterdi. Onların küçük bir dairede de büyük bir villada da aynı insanlar olmalarını istedik.

Büyüme sürecimde harcamalarımı sorgulamadılar; yüklü harcamalara da müdahale etmediler çünkü abartılı harcamalarım olmadı. Şimdi ise bunu uygulamak biraz zorlayıcı hale geliyor. Social media eski alışkanlıklarımızı dönüştürüyor.

Kızlarımı sosyal medya bağımlılığından korumak, benim için bir öncelik çünkü bu sorun ciddi bir hal alıyor.

DOĞAN GRUBU VE MEDYA

– Doğan Grubu’nun medyanın artık eski anlamında olmadığını biliyoruz. Medyanın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Teknoloji, medyayı ve hayatın diğer birçok yönünü de değiştirdi. Sosyal medya, yazılı basının yerini alırken, doğru bilgiye ulaşma çabamız giderek zorlaşmakta. Geleceğin medyasını şekillendirecek en önemli faktörlerden biri, dezenformasyona karşı güvenilir bilgi kaynaklarını bulmak olacak.

“ALİ KOÇ RÖPORTAJININ GÜCÜ”

– Kendi web sitemi kurdum ve orada istediğim içerikleri yayımlıyorum. ‘Ona demeç verdi, bizimle görüşmedi’ gibi sorunları da ortadan kaldırdım. Rekabet yok; her isteyen ulaşabiliyor. Örneğin, Ali Koç ile gerçekleştirdiğim röportaj 50 milyon kişiye ulaştı.

Acaba benimle gerçekleştirdiğiniz röportaj, Ali Koç’unkiler kadar ilgi çeker mi bilemiyorum; ama her röportajım samimi ve dikkat çekici. Bu arada, spor sponsorluklarınızın sonuçları ne kadar başarılı?

ÜLKER VE FENERBAHÇE SPONSORLUKLARI

Hanzade Hanıma teşekkür ederim; açıkçası, babası aracılığıyla beni sorgulamış gibi oldu:

Sizin spor sponsorluklarınız çokmuş. Geri dönüşler nasıl?

– Tabii ki, Ülker Çikolatalı Gofret, bir zamanlarda aylık 1 milyon satış yapıyordu. Zamanla bu rakam artış gösterdi; ama Halley, Fenerbahçe ile yapılan sponsorluk sonrası hemen 1 milyona ulaştı.

Bir anımı da aktarayım; bir dönem oldukça zor geçiyordum. İnsanlar haberleri peş peşe yayımlıyor; sen bir cevap vermediğin takdirde ertesi gün diğerleri yine aynı konulardan haberdar oluyor ve durum iyice çıkmaza giriyordu. Bu nedenle sürekli yalanlamalar yapmak zorunda kalıyordum. Hatırlıyorum, Korkut Özal ile ilgili bir konuda mahkemeye gitmek gerekti; bir gün avukatımız geldi ve bir dolu para ile, yanlış bilgiler yayımlayanları dava etmeye başladık. Bir süre içinde büyük meblağ oluştu. Sonra Aydın Doğan’ı ziyaret edip, “Üzgünüm” dedim; o gün eski Milliyet gazetesinin bulunduğu binanın kalabalığına girmişiz. Aydın Bey de “Gel benimle” dedi. Kalabalık bir alanda yürüdük; o gün Aydın Bey’in doğum günü kutlaması vardı. Orada beni gören staff hayretle bakıyordu, Aydın Bey “Bakın, sizi bekleyen velinimet geldi,” diyerek takdir etti. Hâlâ aklıma geldikçe gülümsetir bu anı beni.

MEDYADAN ÇIKMA ADIMLARI

Hanzade Doğan: Babam, gazetecilere büyük bedeller ödeyerek destek oldu. Doğan Medya Grubu, uluslararası standartlarda yönetilen bir medya grubuydu fakat belirli bir aşamada medya sektöründen çekilme kararı aldık ve Doğan Grubu’nu yeniden yapılandırma sürecine girdik.

– Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Şunu söylemek istiyorum; yıllar önce hayallerini gerçekleştirmek isteyen bir Hanzade vardı. Artık hayallerinin peşinden koşan, büyük deneyimler edinmiş ama heyecanını yitirmemiş bir kişi olarak ilerliyorum. Kendime, aileme ve ülkemize ne katabilirim, merakıyla…

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir